28 Haziran 2011 Salı

Bu Güzel Günde Naçizane Hediyem Olsun [=


Not : Orijinal boyutu için, üzerine tıklamanız yeterlidir. 

.::: Kandiliniz Kutlu Olsun :::.

****

Saygı ve Sevgilerle...

24 Haziran 2011 Cuma

Omni-Potance



Öncelikle bu konuyu, beni uzaktan takip eden saygı değer bir arkadaşım için ve beni yakinen takip eden, pek değerli otsumimar hanımefendi için (okumazsa öldürücem O'nu :D) derlediğimi belirtmek istiyorum.

Ciddi manada göstermiş oldukları ilgi ve alaka karşısında, kayıtsız kalmamam gerektiğini düşünüp, konuyu derlemeye karar verdim.

Gayem, beni takip eden herkes için yararlı olmasıdır...

****

Konuyu kısa ve öz biçimde özetlemek gerekirse;

''Bu kadar geniş açılı düşünmenize vesile olan, kelime potansiyelinizi nereden / nasıl kazandınız ?'' sorusu akla getirilebilir...

****

Konuya başlamadan önce, azami istikrar ve ciddi manada ihtimam göstermeniz gerektiğini önceden belirtmek istiyorum.

Zira bir gecede her hangi bir değişiklik yaşayacağınızı vaad etmem, abes olur.

Bu gelişim / değişim sizdeki mevcut enerjiye ve isteğe bağlıdır.


**********************************************************************************

Konuları tematik olarak sıralayacağım;

1- Kitap Okuma :

''Kitap okuma derken neden bahsediyoruz ?'' sorusu, ziyadesiyle mühim bir konudur.

*Gelişigüzel okunan kitaptan mı ?

*Sırf okudu / okuyor desinler diye ya da aile fertlerine yaranmak için okunan kitaptan mı ?

*Derinlemesine ve irdeleyerek, adeta yaşıyormuşcasına okunan kitaptan mı ?

Kendinizi bir muhakeme edin bakalım, siz bu 3 ana boyutun hangisinde yer alıyorsunuz.


Sırf dekorasyon amaçlı sahaflardan kitap toplayan insanlar var :( Bu ne kadar üzücü bir durumdur.

Geçenlerde iki bayan arasında gelişen tweetlarda karşılaştım bu durumun emsaline...




Benim şu zamana kadar okuduğum basılı kitap sayısı 50'yi geçmemiştir. Bunu samimiyetimle söylüyorum.

Lakin sadece basılı kitap sayısı. *.pdf, *.lit, *.doc, *.txt dosyası şeklinde olan elektronik kitaplardan (e-book) bahsetmiyorum.

Basılı kitaplardan daha çok, onları okurum. Ama her türlüsünü...

Abartmıyorum, Tıp uzmanlık tezlerini dahi okuduğum olmuştur.

Bir de sesli okurum, hem görsel hem de işitsel olması bakımından daha kazançlı olduğunu düşünüyorum.



Tabii ben size illa da e-book okuyun demiyorum. Fakat okuduğunuz kitabın size ne katabileceğinin muhakemesini yapmadan da bodoslama okumayın.

Benim anlatmak istediğim durum bundan müteşekkil!

Mesela her daim kendini macera temalı romanlara gark etmiş birisi bana göre okumuyordur, imgeliyordur (hayal ediyordur).

Daha çok size bilgi bazında getirisi olan özel ilgi alanlarına ait kitapları tercih edin.

Misal felsefe başta olmak üzere; psikolojik, psikoseksüel, psikanalitik, bioenerjektik psikoterapi, hipnoterapi, pedagojik, kişisel gelişim (cinsel ve tinsel),

bioenerjik, kriptografik, metafizik, teknolojik, tıp, biyolojik,psikomitolojik, terminolojik, parapsikolojik,

sosyolojik, antropolojik, jeolojik, politik, polikritik, komplotik,

epistemolojik, metodolojik, sümliminal mesajlar veren vs.

yoğunluğu olan kitapları okumanız, sizleri her zaman bir adım öne çıkarır.

Aksi halde dezenkarnasyon sürecine kadar ''yerinde say marş!'' komutu sizler için geçerli olacaktır.

Ayrıca (a)bibliyomani derecesine gelene kadar kitap okumaktansa, (b)bibliyofil düzeyinde kalmanızı öneririm :)

Yani kendinize ait özel bir zihin kütüphanesi / (c)bibliyotek düzenleyin.

bu olay zihin mimarisi için önemli çok önemli bir adımdır.

Sanırım kitap okuma hakkında bu kadar bilgi yeterli (: olacaktır.

(a) hastalık derecesine varan kitap sevgisi
(b) kitapsever
(c) kütüphane


**********************************************************************************

2- Dergi Okuma :

Bu konuyu çok fazla devşirmeden, yüzeysel bir ifadeyle aktaracağım.

Kendinize ait bir dergi seçin ve bu dergiyi periyodik olarak temin edin.

Benim dergi olarak 2 önerim var; aylık Boxer Dergisi ve aylık Bilim ve Teknik Dergisi.

Adının netameli bir yapısı olduğuna aldanıp, Boxer Dergisi deyip geçmeyin.

Her hangi bir sayısını okuyun, bakalım bir daha bırakabilecekmisiniz :).

Hatta bir zamanlar dergi bünyesinde gerçekleştirilen fotograf yarışmasında, 6 aylık Boxer Dergisi olarak, mansiyon ödülüm bile var :P

Netice itibariyle, ben uzun süreden beri 2'sinide takip ediyorum (: tavsiye ederim...

**********************************************************************************

3- Gazete Okuma :

Bilim ve teknolojinin baş döndürücü hızına yetişmek bize her ne kadar zor olsa da,

içerisinde bulunduğumuz sosyal yapının güncel olaylarını takip etmek, bizim asli görevimiz olmalıdır.

Kendinize günlük bir gazete belirleyin ve her gün mutlaka sonuna kadar okuyun.

Yine hafif sesli bir şekilde okumanız, gerek görsel gerek işitsel olarak fayda sağlayacaktır.

Ayrıca diksiyon ve artikülasyon deneyiminiz önemli ölçüde gelişecektir.

Gazete okuma ve takip alışkanlığını rutininiz haline getirmelisiniz.

Ayrıca gazetelerin mizanpajları sentezlenmiş bir çok bilgi ve kültür antreposudur.

Siz bu antrepolara gider ve size ait olan bilgiyi çekip alırsınız.

Tabii olarak gazete seçiminde,

gazeteye ilişik bulmaca ekininde olmasına dikkat gösterin (:

Bu çok önemli ve kritik bir konudur.

Zira 4. konumuz bulmaca çözme hususunda olacaktır...

Benim bu noktada önerebileceğim iki gazete var;

Posta Gazetesi ya da Haber Türk Gazetesi (:

Ben 1'incisini takip ediyorum (: Ara sıra da bulmaca varyasyonunu genişletmek için Haber Türk'ü takip ediyorum.

Eğer ingilizce merakınız ve temel ingilizce beceriniz var ise, Takvim Gazetesi'nin bulmaca sayfasını da önerebilirim (:

Hafta sonu gazetelerin yelpazeleri, hafta içine nazaran daha geniş olur, bunu da es geçmeyelim :)

Zira hafta sonu adına verilen ekleri okumak kadar zevkli olan, çok az şey vardır.

Hafta sonuna kadar intikal edildiğine göre, bu konuyu da burada sonlandırarak, bulmaca faslına geçebiliriz (:


**********************************************************************************

4- Bulmaca Çözmek :

Bulmaca çözmenin zihin mimarisine çok büyük katkıları olduğu gerçeğini yadsıyamayız (:

Zira, bunun aynısını uzmanlarda deklare ediyor.

''Peki nedir bu bulmaca çözmek ? bize ne gibi katkısı olur ?'' dersek,

Bulmaca; çeşitli biçimlerde düzenlenen ve düşündürerek, aratarak buldurmayı amaç edinen oyundur :).

Samanlıkta iğne aramak kadar zor olduğunu söyleyemem :P

Aksine sistematik bir şekle dönüştürüldüğünde önemli ölçüde katkısını hissedeceksiniz.

Tüm bu zamana kadar yazdığım cümlelerin muhtevasında bulmaca sayesinde edindiğim 100'lerce kelime vardır.

Norman Vincent Peale'ın şu sözü, bu teoremi tahkim eder niteliktedir;

''Düşünceler kelimeleri yaratır. Çünkü kelimeler düşünceleri ifade ettiğimiz araçlardır.''

Bu duruma istinaden de diyebilirim ki; bulmaca bizim bakış açımızı, konuları ele alış biçimimizi optimize eder,

dimağımızıda genişleterek zenginleştirir.

Şunu söylemeliyim;

bulmaca mevcut bilgi ile asla çözülmez.

Zaten bulmaca çözmedeki amaç, var olan bilgiyi katlamaktır.

2X2=4 karinesi :P gibi...

Bulmaca günlük olarak takip edilmeli çözülemeyen ve boş bırakılan yerleri, ertesi gün içinde ikame edilmelidir.

Piyasada bulmaca kitabı adı altında satılan bir çok sözlük var, onlardan da edinebilirsiniz.

Bu sizin için önemli bir kaynak olacaktır.

Ayrıca benim de kullandığım, Garanti Yazılımın geliştirmiş olduğu ''Yasemin Türkçe Sözlük''

*.exe olarak www.garanti yazılım.com adresinden ya da farklı bir adresten tedarik edilebilir...

Lakin bulmaca çözmede dikkat edilecek en önemli husus;

dimağımıza yeni yerleştirdiğimiz kelimeleri, bütün bu anlattığım kombinasyonun bize katkısı sayesinde,

analiz ve sentez yetimizle birlikte, günlük hayata projekte etmektir.

Bu çok önemli bir hadisedir.

Aksi halde, öğrendiklerimiz malumatfuruştan (kitabi bilgiden) öteye gidemez.

Bulmaca gazetesi önerilerimi 3'üncü kısımda yapmıştım (: tekrarına hacet görmüyorum ve bu konuyu da burada noktalıyorum.


**********************************************************************************

5- Sportif Faaliyetler :

İnsan perspektifini oluşturan üç ana boyut vardır;

Bunlar Akıl-Duygu ve Fiziksel Beden 3'lüsüdür.

Yani uzay geometrisini hesaba katmadan, sadece normal hayatımızda deneyimleyebildiğimiz 3 boyuttan bahsediyorum (:

Yukarıda sıralamış olduğum 4 ana motif ile, Akıl ve Duygu boyutunu önemli ölçekte istenilen düzeye eriştirebildiğimizi düşünürsek,

geriye sadece Fiziksel Beden boyutu kalıyor.

Sportif faaliyet derken, çok kapsamlı ve zaman gerektiren egzersiz ya da idmanlardan falan bahsetmiyorum.

Evinizde sadece 45 dakikanızı ayırabileceğiniz kısa vadeli sportif faaliyetlerden söz ediyorum (:

Mesela ısınma hareketleri ya da ordu jimnastiği tüfeksiz hareketler serisi (: ki bu kombinasyonun 6. hareketine bayılıyorum (:

(Ordu jimnastiği hareketlerini bayan arkadaşlarımız bilmiyor olabilir,

o yüzden internette bununla ilgili bir çok kaynak ve şemanın mevcut olduğunu bildirmek isterim.)

Bütün bunların yanı sıra; ''Şınav-Mekik ve imkanınız var ise Barfiks'' sıralanabilir.

****

Eğer zamanınız var ise ya da hafta sonlarını değerlendirmek bazında sportif faaliyet arıyorsanız,

jogging diye tabir edilen kır veya orman koşularını seçebilirsiniz.

Benim nüvem köyde olduğu için, ne zaman ailemin yanına gitsem, mutlaka jogging yaparım (:

Bu faaliyet doğayla içiçe olmak ve doğal dengeyle bütünleşmek isteyenler için, kaçırılmaz fırsattır.

Köyümüze sırf bu yüzden gelen veteran takımı bile var (: Onlarla bazen görüşme fırsatımız oluyor,

Hoş sohbetlerini, insancıl yaklaşımlarını, doğayla bütünleşmiş bedenlerini (: görmemek elde değil.

Metropoliten yaşantının üzerlerinde oluşturduğu kirliliklerden arınmak için buralara intikal ettiklerini söylüyorlar (:

****

Bahsetmiş olduğum bütün bu faaliyetlerde sizi tatmin etmediyse ya da gözünüzü korkuttu ise,

size bir alternatif daha sunmayı planladığımı bilmenizi isterim (:

''bunlardan farklı olarak daha ne yapabiliriz ?'' demeyin (: parasailing ya da bungee jumping gibi extreme sporlardan filanda söz etmiyorum :P

Aslında hepimizin aşina olduğu, yalnızca eğlence olarak değerlendirdiği ''Dans'' tan bahsediyorum (:

Dans kelimesini yazarken, vücudumda bulunan en uç sinir hücresinin bile reaksiyon gösterdiğini hissettim :P.

Çünkü ben de senelerden beri (takriben 7 yıl) dansı bedenimle bütünleştirdim ve de zihnimde içselleştirdim :).

(Hatta daha fazla tahammül edemedim Pitbull'dan Shake Senora parçasını açtım ve dans etmeye başladım :D.)

Konuyu çokta fazla dallandırıp budaklandırmanın mantığı olmadığını düşünüyorum (: ve Dans edin diyorum.

Çünkü dans esnasında vücudunuzun her uzvu devinim halinde oluyor (:

Dolasıyla kısa süre içerisinde bir çok farklı sportif hareketi bir anda yapmış oluyorsunuz (:

****

Ben usta birliğindeki askerliğimi Gelibolu (Yıldırım Kışla) / Çanakkale'de ifa ettim (:

Emniyet ve Muhafız Bölüğü'nde, yapmış olduğum askerliğim sırasında bize her zaman şu öğretildi;

''Ayaklarınız patlayana kadar yürüyün / vurun! Aksi halde siz hiçbir zaman muhafız olamayacaksınız!''

Onur ve gurur içerisinde tamamladığım askerliğim boyunca,

18 Mart Çanakkale Zaferi, 24 Nisan Anzak Töreni, 30 Ağustos Zafer Bayramı'da olmak üzere bir çok törene katıldım (:

Benim görevim, flamacılıktı (: En önde yürüyordum...

Uzatmayalım dedik ama, yine de uzadı :P

****

Ben de sizlere diyorum ki,

''Ayaklarınız patlayana kadar dans etmez iseniz, hakiki bir dansçı olamazsınız!'' :P kel alaka ya neyse...

Siz olayın ciddiyetine vardınız :P ben bunu sezinleyebiliyorum :D.

Ayrıca tüm bunların yanı sıra;

asırlardır doğu felsefesinde uygulanan meditasyon, yoga, bioenerji, polariti, akupunktur da yapabilirsiniz (:

bunlara da ruhi sportif aktivite denilebilir...

**********************************************************************************

Ve ekstra olarak, size Teknik Resimle uğraşmanızı öneriyorum.

6- Teknik Resim :

Noktalar doğruları, doğrular düzlemleri, düzlemler cisimleri, cisimler de hayatımızdaki nesneleri oluşturur.

Dolayısıyla diyebiliriz ki günlük yaşantımızda kullandığımız her nesnenin başlangıcı, noktalardır.

Bu açıdan noktayı, iyi tahlil etmek gerekir.

Teknik Resim de noktalardan başlar; doğru, düzlem ve cisimlerle son bulur.

****

Kendine has spesifikasyonları ve normları olan bu sistem,

Size hayatta bir çizgi belirleme fırsatı tanıyacaktır.

Ayrıca çok zevkli bir meşgaledir de (:

Bu konuyla ilgili destek isteyen olursa, elimden geldiğince yardımcı olurum (:

Kaynak olarak, Kitapçılardan tedarik edebileceğiniz Teknik Resim uygulama yapraklarının oluşturduğu kitapları öneririm (:

+ MEGEP'in internet sitesine giriş sağlayarak, Teknik Resim ile ilgili bir çok modül edinebilirsiniz (:

**********************************************************************************

Tabii bütün bunların en önemli maddesi ''Sevgi''dir.

Sevginin olmadığı bir yaşamda size kılavuzluk edecek hiç kimse yoktur.

Yaşam size kucağını kapamış, gözlerini yummuştur...

Sevgi ve mutluluğun kalbinizi saran sıcak giysileriniz olması temennisiyle,

kazanacağınız kolektif bilinç ile geliştireceğiniz hayat kombinasyonunda başarılar dilerim :).


****

Belki de bütün bunlar sizi mükemmel yapmaz, ama mükemmelin peşinde koştuğunuzun bilinicine vardırabilir.

Saygı ve Sevgilerle...

21 Haziran 2011 Salı

Sevgi Cini [MİM]





Mimarlık okuyan fakat mesleğine karşı hiç duyarlı olmayan ya da duyarlı olduğunu yansıtamayan, otsumimar tarafından mimlenmişim :P

Mimin konusu;

''Sihirli bir lambadan Cin çıksa ve size dilek dileme lüksü tanısa, ne dilerdiniz ?''

****

Mimin konusunu teşkil eden soruyu, daha önce de sormuştum kendime...

Cevap tema olarak hiçbir zaman değişkenlik göstermedi.

Dileklerim, kendimden daha çok insanlık için oldu hep.

Öyle somut şeyler, fiyakalı ve göz dolduran şeyler, hiçbir zaman aklıma gelmedi.

Çok maymun iştahlı biri olduğumu düşünmeme rağmen...

Aslında hep mantikla hareket ettiğimi sanıyorum, gün içinde.

Ta ki aynanın karşısına geçene kadar.

Yani yalnızlığımın sessizliğiyle kalana kadar...

****

Benim dileğim ''Sevgi'' olurdu.

Ben normal bir insanın ihtiyacı olan her şeyin temelinin ''Sevgi'' olduğunu düşünen biriyim.

Bir çoğumuzun aşina olduğu bir hikaye vardır;

Kadın eve gelir, kapının önünde oturan üç kişi vardır. Adlarının Sağlık, Zenginlik ve Sevgi olduklarını söyleyen üç kişi.

Kadın şaşırır, evinin önünde oturan bu üç kişinin nereden geldikleri hakkında bilgi edinmek ister.

Kadın tam soruyu soracakken, içlerinden birisi ''Hangimizi evinizde istersiniz ? Üçümüzden biri ömrünüz boyunca sizinle olacak.'' der.

Kadın bunun önemli bir karar olduğunu ve nihai kararı içerideki eşi ve çocuklarıyla birlikte verebileceklerini söyler.

Kadın içeri girer, eşine ve çocuklarına olanları anlatır.

Eşi, çocukları ve kendisi arasında hep bir ağızdan sesler çıkmaya başlar.

Eşi zenginlik isterken kızı ve oğlu sağlığı isterler...

Yoğun bir tartışmadan sonra, dışarıya çıkan kadın ''hem Sağlık hem de Zenginlik olamaz mı ?'' der.

''Hayır sadece birimizi seçmek zorundasınız.'' yanıtını alan aile tekrar içeri girer ve tartışmaya devam ederler.

Bir süre sonra kadın heyecanla kapıyı açar ve ''Tamam kararımızı verdik, biz Sevgi'yi istiyoruz'' der.

Sevgi oturduğu yerden kalkar ve kapıya doğru yönelir.

Kadın adının Sevgi olduğunu söyleyen kişinin içeriye girince neler olacağını merak içinde izlerken,

yerinden kalkan Sağlık ve Zenginlikte, Sevgi ile birlikte evin kapısından içeri girmek için yönelirler.

Kadın kızarak ''İyi de madem hepiniz içeri girecektiniz, neden bizi bu zamana kadar oyaladınız ?'' diye söylenmeye başlar.

İşte tam bu anda söz Sevgi'ye geçer;

''Sağlık ve Zenginlik, Sevginin gölgesi gibidir. Sevgi nereye giderse O'nlarda oraya giderler.''

****

-Bizim insanlık olarak Sevgiye çok ihtiyacımız var.

-Sokakta yürürken karşılaştığımız insanlara bu dünyadan değilmişiz gibi davranmak, somurtmak, burun kıvırmak...

-Sahilde köpeğiyle gezintiye çıkmış birine, merhaba dahi demeden eğilip sadece köpeğini okşamak...

-Toplu taşıma araçlarında seyir halinde iken, yanımızda oturan kişinin yüzüne bile bakmamak...

-Asansörlerde istediği kata çıkmak için binmiş insanların birbirleriyle sohbet etmek yerine, kafalarını kaldırıp kat numaralarını seyretmesi, öflemesi, püflemesi...

-Daha önce hiç tanımadığımız bir ebeveynin kucağında bebeğe ilgi göstermek ya da ilgi gösterme eğiliminde bulunmak, Kaş göz oynatmak,

Fakat bebeğin ebeveynine her hangi bir tepkide bulunmamak.

****

Tüm bunların ve günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız bu davranışların, temel eksiğinin ''Sevgi'' olmadığını söyleyebilir miyiz ?

****

Sevgi ve mutluluğun ruhunuzu ısıtan giysileriniz olması dileğimle...

Saygı ve Sevgilerle...

8 Haziran 2011 Çarşamba

Kaç Şef Yalan Sever ? Mim Vol.1


ilk not:

Konuma reva gördüğüm başlık olan ''Kaç Şef Yalan Sever ?'' mimik gönderimimin muhteviyatında var olan, Kaçamak ve Şeftalinin ilk hecelerinden oluşmaktadır.

****

Yalan, kelime anlamı olarak yalanmak fiilinden mi çıkarımlanmıştır bilmiyorum.

Zaten konunun dominant karakteristiği olan, yalan kelimesinin etimolojik ayrıştırımını da yapacak değilim :P ...

Öncelikli olarak yalanı -gerçek yalanı- sevmediğimi, etik ve etnik bulmadığımı bilmenizi isterim.

Öyle ki,

Yakın çevremdeki bir bireyin, ciddi manada yalan söylediğini sezdiğim an, onunla olan bütün uhuvvet bağlarımı koparırım. -örnekleri mevcuttur!-

Tabii burada ciddi manada belirtmesinin de altını kalın puntolarla çizmek isterim ;)

Yalanı fiziksel, kimyasal (hormonal), psikolojik, politik, sistematik, felsefik, komplotik, stratejik, metodolojik, kriptolojik vb. alt kategorilere ayırmak mümkündür elbet,

Fakat bana göre,

ciddi yalan (gerçek yalan) ve gayri ciddi yalan (gerçekle bağdaşmayan-yalansı) olarak, iki ana kategoriye ayrılır.

İşte bu noktada da kaçamak denilen kavram araya girer,

:) Benim Mimimin temasını oluşturacak kavramda, kaçamaktır...

****

Konuya ''Annemin yapmış olduğu kaçamakları çok beğeniyorum...'' diyerek girersem, hepinizin şaftı eksenel anlamda kayar :P

Oysa ki bir çok kişinin bilgisi dahilinde olmadığı(!) kaçamak, bir yemek türüdür.

Fakat çoğumuz kaçamağı, etik ve etnik sınırları dışında yapılan hal ve hareketler olarak biliriz...

Kaçamağın hazırlanışı hakkındaki bilgiyi, maharetli ellerden aldım. Tabii ki, Annemden...

-Hatta o esnada erişte pilavı yapacak olan anneme konu vesilesiyle kaçamak bile yaptırdım. Birazdan afiyetle yiyeceğiz,-

Yemek tuzu katılmış su kaynarken, içerisine belli bir ölçekte un bocalanıyormuş,

Daha sonra oluşan bütün bunlar, tahta kaşık yardımı ile iyiden iyiye karıştırılıp özenle eziliyormuş.

Bir süre ateşte bekletilen bu karışım, Kaçamak oluyormuş.

Tabii burada basit görünümlü pratik hazırlanışlı bu yemek türüne sos olarak,

kızgın tereyağı eriğiyi üzerine serpiştirilen ceviz parçacıkları ve peynirmiş.

+ Can alıcı nokta ise,

Kaçamağın pekmeze bandırılıp yenmesidir / yenmesiymiş...

-Bu arada dışarıdan işittiğim seslere göre annem, babamı akşam yemeği hususunda teskin etmekte zorlanıyor.

Sanırım babamın hazırlanan kaçamağın final bulmasına şahit olmasıyla, karnı bir mertebe daha acıktı.

Babam davasında haklı!

Bugün, takriben 200 şeftali ağacını tekledik! ve bugünkü yemeği sonuna kadar hak etti(k)!-

Biliyorum, şeftali tekleme deyimi sizlere yabancı geldi,

Fakat ebeveynim beni ısrarla yemeğe çağırıyor.

Benim akşam yemeği içtimasına iştirak etmem gerek,

yazıma bilahare devam edeceğim,

görüşmek üzere...

****

Evet, ben geldim. Nerede kalmıştık ? -bu noktada,  Nerden Başlasam başlıklı bloğun aklıma serpişti =)-

Ha evet, şeftali tekliyorduk.

Şimdi şu şekilde izah edeyim;

Bilirsiniz müdahale edilmediği zaman, şeftali ağacının üzerinde yüzlerce şeftali meyvası olur.

Nasıl ki normalin üstünde çocuğu olan bir aile, çocuklardan her birine yeteri kadar ilgi gösteremez istenilen hayat standartlarına eriştiremez ise,

şeftali ağacında da durum bundan farksızdır.

Elle müdahale edilmemiş / işçilik görmemiş bir şeftali ağacı, bünyesinde barındırdığı meyvalara yeteri ilgiyi gösteremez ve meyvalara iyi bir erişkinlik kazandıramaz.

Tabii, bunun böyle olması gerek çiftçiye gerek agro-ekonomiye istenilen düzeyde katkı da sağlayamaz.

Bu yüzden ağacın üzerindeki mevcut meyvalara elle kopartmak suretiyle müdahale / muamele yapılır.

Ağacın erişkinliğe ulaştırabileceği kadar meyva ile refahı sağlanır.

Fi tarihinden beri var olan bu işleme ''şeftali tekleme'' adı verilir.

Bana göre, bir anlamı da seyrekleştirmedir.

ya da daha marjinalistik bir ifadeyle, tümdengelimdir...

****

Dip not:

Bu noktada, farklı bir çok hususa meyletme çırpınışları gösteren ben,

konunun ana hatlarına değinmeden çok fazla yazdığımı anlayamayacak kadar kendimi kaptırmışım...

Konunun özgün bütünlüğünü muhafaza etmesi maksadıyla ''Kaç Şef Yalan Sever ? Mim Vol.2'' ile karşınızda olacağım.

O zamana dek görüşmek dileğiyle,

Ayrıca, beni aynı konu merkezinde Mia Wallace 'de mimlemiş :)

O'nada buradan şükranlarımı sunuyorum.

****

Saygı ve Sevgilerle...