17 Ekim 2011 Pazartesi

Omni-Potance Vol.9



Kuşkunun, kaygının, korkunun fazlası ineği de hasta eder.
Mevlânâ'nın "mutsuz inek" hikâyesi bunu anlatıyor:
Yemyeşil bir adada tek başına yaşayan bir inek varmış.
Bütün gün otları yiyor, semiriyor, fazla kımıldamadan duruyormuş.
Gece gelince ise karanlıkta çevresindeki otları göremiyor ve telaşlanmaya başlıyormuş.
"Eyvah yarına yiyecek bir şey kalmadı, tek başıma bu adada açlıktan öleceğim" diye kurdukça dertleniyor, dertlendikçe kuruyor-muş.
Bütün gece bu kuşku ve korkularla uyuyamıyor, kıvrana kıvrana sabahı ediyormuş.
Geceyi bütün bu kuşku ve korkular içinde uyuyamadan geçirdiği için de sabah olduğunda bir deri bir kemik kalıyormuş.
Sabahın ilk ışıkları adayı aydınlatınca birden çevresinin yeşilliklerle dolu olduğunu görüyor, seviniyor yiyebildiği kadar yiyormuş.
Sonra yine gece oluyor ve aynı korkular ineğin kafasına doluyor, yine sabaha bir deri bir kemik ve korkular içinde ulaşıyormuş.
Zaman böylece akmış gitmiş, ama inek hiçbir zaman bir önceki geceyi ve o sabahı hatırlayamadığı, kafasında birara-ya getiremediği için gündüz semirmeye gece korkup zayıflamaya devam etmiş.

Mevlânâ diyor ki:
Yarına ilişkin kuşku ve kaygıları büyütmek her tarafı yeşillik dolu bir ineği bile mutsuz eder.

Hiç yorum yok: